Küresel iklim değişikliği; atmosferdeki sera gazlarının artışı, sıcaklık değişimleri, deniz seviyelerinde yükselme ve olağan dışı hava olayları gibi etkilerle dünya genelinde ekosistemleri ve ekonomileri sadece çevresel etkilerle değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve politik boyutlarıyla da baskı altına almaktadır. 2015 yılında Paris İklim Anlaşması'nın kabul edilmesi ve 2019'da açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı, iklim değişikliğiyle mücadele çabalarını ön plana çıkarmıştır. Yeşil Mutabakat'ın bir parçası olan sınırda karbon düzenleme mekanizması (SKDM), emisyon azaltımını diğer ülkelere yaymayı amaçlayarak uluslararası ticarette rekabeti artırıcı bir etki yapmıştır.
Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerini yakından hisseden ve bu konuda önlem almak durumunda olan ülkelerden biridir. Dünyada gerçekleşen değişimleri yakından izleyen, katılımcı ve pozitif bir yaklaşım sergileyen Türkiye ekonomisinin yeşil dönüşüm sürecinden rekabetçiliğini geliştirerek çıkması ve topyekûn bir emisyon azaltımı sağlayabilmesi için 6 temel eylem alanı bulunmaktadır. Bunlar elektrik şebekesinin karbondan arındırılması, ulaştırma sektöründe emisyon azaltımı, sanayi emisyonlarının azaltılması, bina emisyonlarının azaltılması, tarım emisyonlarının azaltılması ve finansman olanaklarının geliştirilmesi olarak sıralanabilir.
Türkiye iklim değişikliğinin getirdiği birçok riskle karşı karşıya olsa da aynı zamanda yeşil dönüşüm için ciddi bir potansiyele sahiptir. Yukarıda belirtilen 6 temel eylem alanında izlenecek bütüncül ve uzun vadeli politikalar Türkiye’nin iklim risklerini bertaraf etmesini ve bu dönüşüm sürecinden daha dirençli ve rekabetçi bir şekilde çıkmasını sağlayacaktır.
İklim değişikliğiyle mücadele için küresel çabalar ise özellikle 2015 yılında düzenlenen 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen Paris Anlaşması ile beraber hız kazanmıştır. Anlaşma, küresel sıcaklık artışını uzun vadede, sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2 derecenin altıyla sınırlamayı hedeflemekte; mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlamaktadır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ise AB’nin 2050 yılında iklim nötr ilk kıta olma ve Avrupa ekonomisini temelden dönüştürme yönündeki güçlü ve geniş kapsamlı planının bir sonucudur. AYM’nin temel politika araçlarından biri olan SKDM ise AB’nin ithal ettiği karbon yoğun malların üretimi sırasında ortaya çıkan karbon üzerinden bir bedel tahsil ederek AB üyesi olmayan diğer ülkelerde de emisyon azaltımını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. İlk etapta 6 sektörü (demir & çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik, hidrojen) kapsayacak olan SKDM, yeni rekabet düzleminin ilk ve en önemli ayağını oluşturmaktadır. 2023 yılında Dubai’de gerçekleştirilen İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP 28) ise iklim krizinin sonuçlarından en fazla etkilenecek ülkelere yardımcı olacak 'Kayıp ve Hasar Fonu için anlaşmaya varılmış olup ülkelere fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjilere geçilmesi çağrısında bulunulmuştur.
Net sıfır emisyon hedefine ulaşılması, ülkelerin birçok sektörde eş zamanlı ve bütüncül politikaları hayata geçirebilmesine bağlıdır. Uluslararası iş birliği ve teknolojik yeniliklerin transferi de ülkelerin net sıfır hedeflerine ulaşmasında kritik bir rol oynayacaktır.
Türkiye'nin 2022 yılı ihracatının 105 milyar doları aşkın bir kısmı (%41,4) AB ülkelerine gerçekleştirilmiştir. Bu durum, AB ülkelerinin Türkiye'nin en önemli ihracat pazarını oluşturduğunu göstermektedir. SKDM kapsamına giren sektörler ise Türkiye'nin AB'ye ihracatının %10,6'sını oluşturmaktadır. Beyaz eşya, tekstil, kimya ve otomotiv gibi sektörlerin AB Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kapsamına alınması halinde ise bu oran %44,3’e yükselecektir. Bu öngörü, Türkiye üzerindeki SKDM baskısının kayda değer ölçüde artabileceğine işaret etmektedir.
Toplam ihracatının üçte birinden fazlasını (%34,1) AB’ye yapan çelik sektörü rakamsal olarak en çok etkilenecek sektördür. Toplam ihracatının neredeyse üçte ikisini (%65,2) AB’ye gerçekleştiren alüminyum sektörü ise bu yoğunlaşma sebebiyle SKDM’den gelebilecek olumsuz sonuçlardan başat olarak etkilenecektir. Gübre sektörü ise ihracatının neredeyse yarısını (%48,8) AB’ye yapmakta olup yine bu yoğunlaşma sebebiyle görece hassas durumdadır. Çimento sektörü ise ihracatının ancak küçük bir kısmını (%16) AB’ye yapmakta olup burada yaşayacağı olası ihracat kayıplarını da dünyanın diğer bölgelerinde telafi edebilecek bir durumdadır. Elektrik sektörünün ise AB’ye ihracat oranı oldukça yüksek görünse de buradaki rakamlar büyük oranda ulusal şebeke sistemlerinin dengelenmesi amacıyla Bulgaristan ve Yunanistan’a ihraç edilen elektriğe dayanmaktadır.
SKDM, emisyon miktarına bağlı olarak Avrupa’da bulunan ithalatçılara ilave maliyet getireceği için Türkiye’den AB’ye gerçekleşen ihracat hacminin de etkilenmesi muhtemeldir. AB'ye ihracatın düşük olduğu sektörlerde ise, AB dışı ülkelerin kendi karbon fiyatlandırma mekanizmalarını ortaya koyması ihtimali akla gelmektedir. SKDM benzeri rejimlerin tüm dünyaya yayılması bütün sektörlerde karbonsuzlaşma baskısını artıracaktır. Dolayısıyla, yeşil dönüşüm sürecinden daha rekabetçi bir şekilde çıkarabilecek finansal enstrümanları yaratmak Türkiye için bir diğer çok önemli politika hedefidir.
Türkiye ekonomisinin yeşil dönüşüm sürecinden rekabetçiliğini geliştirerek çıkması ve topyekûn bir emisyon azaltımı sağlayabilmesi için 6 temel eylem alanı belirlenmiştir. Her bir eylem alanı, kendi koşul ve hedeflerini dikkate alan, özgün politika adımları uygulanmasını gerektirmektedir.
Elektrik şebekesinin karbondan arındırılması, bir yandan büyük yatırımlarla yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretiminde fosil yakıtların yerini almasını gerektirirken, diğer yandan da büyük miktarda yenilenebilir enerji entegrasyonuna cevap verebilmesi için şebeke altyapısının geliştirilmesini gerektirmektedir.
Ulaştırma sektöründe emisyon azaltımı, karayolu taşımacılığı odaklı bir yaklaşım gerektirmektedir. Türkiye’de ulaştırma emisyonlarının neredeyse tamamını oluşturan karayolu taşımacılığında emisyon azaltımı için kısa vadede benzin ve dizel motorlu araçlar için emisyon ve enerji verimliliği standartlarının sıkılaştırılması, bunların orta vadede elektrikli versiyonlarıyla değiştirilmesi ve şarj altyapısının ülke genelinde geliştirilmesini gerektirmektedir.
Sanayi emisyonlarının azaltılması, temel olarak üretim değer zincirindeki tüm süreçler için enerji verimliliği uygulamalarının hayata geçirilmesi, sanayide fosil yakıt kullanımı yerine yeni ve alternatif yakıt kullanımının tercih edilmesi, geri dönüşüm ve alternatif ham maddelere odaklanılması ve yeşil teknolojilerin üretim sistemlerine entegrasyonu gibi adımları beraberinde getirmektedir.
Bina emisyonlarının azaltılması, operasyonel ve gömülü emisyonları azaltmak için enerji verimliliği iyileştirmeleri, akıllı bina teknolojileri kullanımıyla ısıtma, soğutma, aydınlatma vb. kaynaklı enerji kullanımlarının azaltılması, yenilenebilir enerji kullanımı, geri dönüştürülebilir malzemelerin tercih edilmesi gibi adımların kombinasyonu ile mümkündür.
Tarım emisyonlarının azaltılması kapsamında, kısa vadede tarımsal kuraklık erken uyarı sistemlerinin kurulması, karbon döngüsündeki kırılganlıkların analizi sonucu gerekli iyileştirme desteklerinin sağlanması, havza bazlı üretim sistemlerinin yaygınlaştırılması, ekosistemi koruyan yeşil teknolojilere önem verilmesi gibi adımların atılması gerekmektedir.
Finansman kaynaklarının yaratılması, yukarıda anlatılan 5 temel eylem alanında uygulanacak yatırım ve projeleri desteklemede hayati bir rol oynayacaktır. Türkiye’nin de bu doğrultuda ulusal ve uluslararası finansman sağlayıcıların faaliyetlerini yeşil dönüşümü desteklemek üzere düzenlemesi bütün ekosistem paydaşları için dönüşümü tetikleyecektir.
Türkiye iklim değişikliğinin getirdiği birçok riskle karşı karşıya olsa da aynı zamanda yeşil dönüşüm için ciddi bir potansiyele sahiptir. Yukarıda belirtilen 6 temel eylem alanında izlenecek bütüncül ve uzun vadeli politikalar Türkiye’nin iklim risklerini bertaraf etmesini ve bu dönüşüm sürecinden daha dirençli ve rekabetçi bir şekilde çıkmasını sağlayacaktır.
Türkiye’nin kendi ekonomisini ve rekabetçiliğini koruması için iklim değişikliği kapsamında atılan yasal düzenlemeleri yakından takip etmesi gerekmektedir. Türkiye’nin ticari ilişkilerinin olumsuz şekilde etkilenmemesi, pazardaki gücünü yitirmemesi ve rekabetçiliğini koruyabilmesi için ülke içerisinde de bir karbon fiyatlandırma aracının oluşturulması konusunda çalışmalar gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’nin hem kamu hem özel sektör paydaşları olarak yeşil dönüşüme yönelik strateji ve yol haritalarını etkileşim içerisinde geliştirerek, bunların hayata geçmesine yönelik mekanizma, düzenleme ve kaynakları mobilize etmesi beklenmektedir. Doğru aksiyonlar doğru zamanlarda alınarak devlet- özel sektör iş birliği ile Türkiye’nin taahhüt ettiği iklim hedeflerine ulaşabilmesi ve böylece Türkiye’nin iklim değişikliği kaynaklı zararlarını en aza indirmesi ve oluşan fırsatlardan en üst düzeyde yararlanması mümkün olacaktır.