PwC olarak Türkiye’de 40. yılımızı geride bırakırken, şirket tarihçemizin bu önemli kilometre taşında Türkiye’de hizmet sunduğumuz iş dünyası ve toplum için anlamlı bir iz bırakmak istedik. Geleceğin dünyasını bugünden anlamaya çalışmak adına KONDA Araştırma ve Danışmanlık A.Ş. ile birlikte Gelecek Trendleri Araştırması’nı gerçekleştirdik.
Araştırmamız kapsamında, Türkiye’nin özel sektör, sivil toplum ve akademi dünyasından önde gelen 250 katılımcı ile çevrimiçi anket gerçekleştirdik. Sevgili Bekir Ağırdır, anket çalışmasının bulgularını, farklı alanlardan 17 kanaat önderi ile yaptığı derinlemesine görüşmelerde farklı yönleri ile değerlendirdi.
PwC Türkiye olarak pandemi döneminde hazırladığımız bu çalışma, tüm bu değişimlerin tetiklediği fırsatlara ve zorluklara liderlerin gözünden ışık tutma amacı taşıyor.
Dünya artık, geri döndürülemez bir şekilde yeni denklemini kuruyor. Çalışmamızın bu yeni denklemin değişkenlerini anlamaya fayda sağlayacağını ümit ediyorum.
Gelecek Trendleri Araştırmamıza Türkiye’de iş dünyasına yön veren farklı uzmanlık alanlarından ve sektörlerden üst düzey yönetici, akademisyen ve kanaat önderlerinden oluşan 250 kişi katıldı. Katılımcılar, gelecek öngörüleri, dünyanın ve Türkiye’nin gelişiminde belirleyici olacak tema, fırsat ve endişeleri anlattılar.
Katılımcılara sağlık, teknoloji, ekonomi, eğitim gibi farklı başlıklardaki genel eğilimlerin on yıl içerisinde ne yönde değişeceğini sorduk. Katılımcıların büyük çoğunluğu teknolojinin insan hayatına olumlu etkisinden söz ederken, teknolojiyle bağlantılı olarak bilginin yaygınlaşacağına inanıyor. Katılımcıların en karamsar oldukları konuların başında ise iklim değişimi var.
Dünyanın ve Türkiye’nin gelişiminde önemli rol oynayacak faktörlerin arasında dijitalleşme başı çekiyor.
Gelecek Trendleri Araştırmamız, yöneticilerin ekonomi ve iş dünyasının kendi iç dinamikleriyle değişeceği kanaatinde olduklarını gösterirken sektörel sınırların yavaş yavaş kaybolmaya başladığını teyit ediyor.
Araştırmamız, dünyada sanayi toplumunun imalat esaslı sektörler yerine teknoloji esaslı sektörlerin daha fazla ön plana çıkacağını gösteriyor. Dünyanın önümüzdeki 10 yılda hangi sektörler öncülüğünde gelişeceği konusunda yanıtlar teknoloji, bilişim ve iletişim teknolojileri sektörlerini sıralamada ilk ikiye yerleştiriyor.
Hızla dönüşen dünyada artan ihtiyaçlar ve sınırlı kaynaklar çerçevesinde enerji, altyapı ve doğal kaynaklar sektörü küresel gelişime katkıda bulunmaya devam edecek üçüncü sektör olarak karşımıza çıkıyor. Küresel salgın sürecinin kişilerin sağlık ve özbakımlarına bir miktar daha önem verme gereksinimi, ilaç ve yaşam bilimleri ile sağlık sektörünün gelişime öncülük edecek sektörler olarak ilk beşte yer almasını sağlıyor. Bu sektörü ise yine teknolojik gelişmelere bağlı olarak yazılım sektörü takip ediyor.
Araştırmamıza katılanlar, Türkiye için önemli bir gelir kaynağı olan turizm sektörünün, önümüzdeki dönemde de Türkiye’nin gelişimine en çok öncülük edecek ikinci sektör olacağına işaret ediyor. Diğer yandan inşaat ve mühendislik sektörünün Türkiye’nin gelişimine katkı yapacak 4. sırada olması öngörülüyor. Dünyada ilk sırada gösterilen teknolojinin ise Türkiye’de öncülük edecek 8. sektör olacağı tahmin ediliyor.
Bu bulgulara göre katılımcılar Türkiye için dünyaya paralel olan ve olması gereken üzerinden öngörüde bulunmak yerine günümüzdeki mevcut durumun ve var olan sektörel önceliklerin devam edeceğini öngörüyorlar. Dünya için gündemde olan trendler gelecek beklentilerine yön verirken Türkiye için var olan durum ve gerçekliğin bir süre daha devam edeceği düşüncesi hakim.
Çalışma hayatı dönüşürken, çalışma modelleri çeşitleniyor. Küresel salgının etkisiyle birlikte hız kazanan eğilimler, nerede ve nasıl çalıştığımızı önemli ölçüde belirliyor. Yöneticiler, pandemi öncesi koşullara dönmeyeceğimizi göz önünde bulundurup, hibrit ve esnek çalışma modellerini benimsiyor.
Bir şirketin gerek finansal gerekse sosyal anlamda başarı elde edebilmesi işverenine güvenen ve ona sadık bir çalışan topluluğuna bağlı. Bu kapsamda şirketlerin mevcut resmi doğru analiz ederek çalışan memnuniyetini sağlamaları önemli bir unsur olarak görülüyor.
Dünyadaki değişimle birlikte hayatımız artık daha dijital ve teknolojik inovasyon odaklı bir hale geliyor. Dijital kavramı, sadece teknolojinin kendisini ifade etmiyor. Aynı zamanda teknolojiyi bir araç olarak kullanarak problemlere ve ihtiyaçlara farklı bir bakış açısıyla yaklaşmayı, tüm paydaşlara eşsiz deneyimler yaşatmayı ve kurum performansını artırmaya dönük yöntemler geliştirmek anlamına geliyor.
Dijital dönüşüm ve teknolojik gelişmelerden maksimum faydayı elde etmek ve riskleri fırsata dönüştürebilmek adına, dijital yetkinliklere ve STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) yetkinliklerine olan ihtiyaç hayati bir önemde görülmeli. Özellikle, inovasyon yetkinlikleri, dijital ve teknolojik yetkinlikler ile müşteri deneyimine ilişkin yetkinlikler, odak yetkinlikler olarak değerlendirilmeli.
Araştırmamız iklim değişikliği sorununa ilişkin farkındalığın oldukça yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Katılımcıların %93’ü bu meselenin daha da derinleşeceği görüşünde.
İklim değişikliğiyle bağlantılı bir diğer konu da enerji. Her 3 kişiden 1’i mevcut enerji kaynaklarının azalacağını düşünüyor. Bununla beraber alternatif arayışların öne çıkacağı konusunda görüşler ortaklaşıyor.
Araştırmamıza katılanlar %87’lik bir oranla, ESG konularının önümüzdeki dönemde dünyanın gelişiminde önemli bir rol oynayacağına inanıyor. Türkiye için bu öngörü ise %54 düzeyinde.
Araştırma katılımcıları, büyük veri ve analizin artan önemini, göç artışını, gelir dağılımındaki adaletsizliğin sosyal tepkileri artırma potansiyelini, doğal ve organik gıda talebinde yükseliş ile eğitimin teknolojiye göre yeniden şekillenecek olmasını dünyaya ilişkin gelecek öngörülerinde ilk 5 sıraya koydu.
Türkiye için öngörülerde ise göç artışı ile gelir dağılımındaki adaletsizlik kaynaklı sosyal tepkilere dair beklentiler, dünyada olduğu gibi ilk 5 gelecek öngörüsü arasında yer alırken dünyadan farklı olarak kuşaklar arası çatışma ve sosyal medyaya dair dönüşüm Türkiye’de ilk 5’te ön plana çıktı.
Araştırma katılımcılarımızın gençlere meslek seçimi tavsiyelerinde iki husus ortaya çıkıyor. Bunlardan ilki geleneksel sektörlerden ziyade teknolojik dönüşüm ve değişen dünya ihtiyaçlarına uygun mesleklere yönelme önerisi. Bir diğeri ise önerilen mesleklerin Türkiye’de gidilecek çok yolu olan ve potansiyeli vadeden gelişime açık alanlar olduğu.
Bugün dünyaya baktığımızda, gençlerin sahip olduğu beceriler ile iş dünyasının ihtiyaç duyduğu beceriler arasında kapanması gereken bir fark olduğunu görüyoruz. Gençlerin aradaki bu farkı kapatması ise kamu kurumları, özel sektör, eğitimciler ve sivil toplum liderlerinin bir arada çözüm üretmesi ile mümkün. Bu sayede gençler için daha kapsayıcı ekonomiler ve toplumlar oluşturarak sürdürülebilir sonuçlar yaratmak mümkün olacaktır.