Türkiye genç nüfus avantajını hızla kaybediyor

  • Köşe Yazısı
  • 15 dakikalık okuma
  • 17 Mayıs 2024
Celal Özcan

Celal Özcan

Sosyal Güvenlik Hizmetleri, Direktör, PwC Türkiye

Türkiye, uzun yıllar boyunca genç nüfusa dayanan demografik bir yapıya sahipti. Ancak son  yıllarda doğum oranlarındaki düşüş ve ortalama yaşam süresindeki artış, nüfusun hızla  yaşlanmasına neden olmuştur. 

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) verilerine göre, Dünya nüfusunun 1999 yılında 6  milyara, 2011 yılında 7 milyara ve 2022 yılında 8 milyara ulaştığı tahmin edilmektedir. Birleşmiş  Milletler nüfus tahminlerine göre 2022 yılında en fazla nüfusa sahip ülke, 1 milyar 425 milyon 887  bin 337 kişi ile Çin olurken, bu ülkeyi 1 milyar 417 milyon 173 bin 173 kişi ile Hindistan, 338  milyon 289 bin 857 kişi ile Amerika Birleşik Devletleri izlemiştir. Bu üç ülke dünya toplam  nüfusunun %39,9'unu oluşturmaktadır. 

Türkiye, 85 milyon 372 bin 377 kişi nüfusu ile nüfus büyüklüğüne göre 194 ülke arasında 18.  sırada yer alırken, dünya toplam nüfusunun %1,1'ini oluşturmuştur. 

AB ülkeleri ile kıyaslandığımızda Türkiye’nin gerek çocuk nüfus oranı, gerekse genç nüfus oranı  hala yüksektir.  

Bu çerçevede, 27 AB ülkesinde çocuk nüfus oranı %18 iken, Türkiye'nin çocuk nüfus oranı %26,5  ile AB üye ülkelerinin çocuk nüfus oranlarından daha yüksek seviyededir. Aynı şekilde, 27 AB  ülkesinde genç nüfus oranı %10,6 iken, Türkiye'nin genç nüfus oranının %15,2 ile AB üyesi 27  ülkenin genç nüfus oranlarından daha yüksektir. 

Ancak, çocuk nüfus oranı ve genç nüfus oranındaki bu avantaj her yıl giderek azalmaktadır. 

Bunun en önemli nedenlerinden birisi doğurganlık hızının giderek düşmesinden, diğeri de  ortalama yaşam süresindeki artışa bağlı olarak nüfusun yaşlanmasından kaynaklanmaktadır. 

Toplam doğurganlık hızı dünya ortalaması, 2022 yılında 2,31 çocuk iken, Türkiye'nin  toplam doğurganlık hızı 1,62 çocuk ile dünya ortalamasının altında kalmıştır. Hatta, Türkiye  doğurganlık hızı bakımında AB üyesi olan Fransa, İrlanda, Romanya, Danimarka, Çekya, Estonya,  İsveç, Hollanda ve Slovenya’nın gerisindedir. 

Türkiye’nin nüfus piramidi hızla değişiyor 

Nüfus piramitleri, nüfusun yaş ve cinsiyet yapısında meydana gelen değişimi gösteren grafikler  olarak tanımlanmaktadır. Türkiye'nin 2007 ve 2023 yılı nüfus piramitleri karşılaştırıldığında,  doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun arttığı  ve ortanca yaşın yükseldiği görülmektedir.

Türkiye nüfusunun ortanca yaşı 2023 yılında 34'e yükseldi 

Ortanca yaş, yeni doğan bebekten en yaşlıya kadar nüfusu oluşturan kişilerin yaşları küçükten  büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşını ifade etmektedir. Ortanca yaş aynı  zamanda nüfusun yaş yapısının yorumlanmasında kullanılan önemli göstergelerden birini  oluşturmaktadır.

Türkiye'de ortanca yaş 2007 yılında 27,7 iken 2023 yılında 34'e yükselmiştir.

Cinsiyete göre incelendiğinde de, ortanca yaşın erkeklerde 2007’de 27,7'den 33,2’ye, kadınlarda  ise 28,8’den 34,7’ye yükseldiği görülmektedir.

Çocuk nüfus azalırken, yaşlı nüfus hızla artıyor 

Çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranı, 2007 yılında %66,5 iken  2023 yılında %68,3 olmuştur.

Diğer yandan çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı %26,4'ten  %21,4'e gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı ise %7,1'den %10,2'ye yükselmiştir.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu projeksiyonlarına göre 2050 yılında dünya nüfusunun yaklaşık  %22’sinin 65 yaş ve üzerindeki bireylerden oluşacağı tahmin edilmekte iken, Türkiye’de de bu  oranın %20’lere ulaşacağı öngörülmektedir. 

Türkiye nüfusunun hızla yaşlanıyor olması birçok açıdan endişe verici gelişmelere yol açacaktır. 

Zira, Türkiye'nin genç nüfus avantajını kaybetmesi ve nüfusunun yaşlanması; işgücü, sosyal  güvenlik, sağlık sistemleri, yaşlı bakım hizmetleri gibi pek çok alanda olumsuz etkileri olacaktır. 

2050 yılına gelindiğinde genç nüfus avantajı kaybedilmiş olacak 

Uzun yıllar boyunca genç nüfusuna dayanan bir demografik yapıya sahip olan Türkiye’nin son  yıllarda doğum oranlarındaki düşüş ve ortalama yaşam süresindeki uzamanın sonucunda 2050  yılına gelindiğinde "genç nüfus avantajını" kaybetmiş, yaşlı bir nüfusa sahip ülke haline  gelecektir. 

Nüfusun yaşlanması işgücünü olumsuz etkileyecek 

Nüfusun yaşlanması, öncelikle işgücü piyasası üzerinde olumsuz etkisini gösterecektir. Yaşlı  nüfusun artması, bir yandan yaşlı nüfusun işgücüne katılım oranını düşürürken, bir yandan da işgücü kıtlığına ve başta tarım sektörü olmak üzere üretim kapasitesinin düşmesine yol açacaktır.  

Sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği riske girecek 

Nüfusun yaşlanması, sosyal güvenlik sistemleri üzerinde de büyük bir yük oluşturacaktır. Yaşlı  nüfusun artması, bir yandan emeklilik maaşlarına ve sağlık hizmetlerine ayrılan bütçenin  artmasına neden olurken, bir yandan da aktif/pasif (sisteme prim ödeyen/emekli aylığı alan)  dengesinin bozulmasına bağlı olarak sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini olumsuz  etkileyecektir. 

Sağlık harcamaları ve yaşlı bakım ihtiyacı artacak  

Yaşlı nüfusun artması, kronik hastalıklara yakalanma riskini ve sağlık hizmetlerine olan talebi  artıracağından gelecekte daha fazla sağlık hizmeti maliyeti ile karşı karıya kalınacak ve sağlık  sistemlerinin kapasitesi zorlanacaktır. 

Bunun yanında yaşlı nüfus arttıkça, yardıma ihtiyaç duyan kişi sayısı da artacaktır. Bu durum,  evde bakım, huzurevi ve diğer uzun süreli bakım hizmetlerine olan talebi artıracaktır. Halihazırda  personel açığı olan bakım sektöründe, bu açık nüfus yaşlandıkça daha da büyüyecektir. 

Sonuç olarak; Nüfus yapısı ve nüfus yapısındaki değişimler ülkelerin ekonomik ve sosyal  politikalarının önemli bir belirleyicisidir.

Bu çerçevede, ülkemiz nüfusu bir yandan yaşlanırken, bir yandan da şu anda sahip olduğumuz  “genç nüfus avantajı” hızla kaybedilmektedir. 

Bu durum, ülkemiz ekonomisinin arz-talep yapısını, kamu gelirlerini, harcamalarını, tüketim ve  tasarrufları ve yatırımları derinden etkileyeceğinden gelecek dönemde işgücü, sağlık, sosyal  güvenlik, bakım hizmeti gibi pek çok alanda ortaya çıkabilecek ihtiyaç ve sorunların şimdiden  bütüncül bir bakış açısıyla ele alınarak gerekli sosyal politika tedbirlerin alınması ve yapısal  düzenlemelerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.