Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi
Kıdem tazminatının gider yazma zamanı konusunda vergi mevzuatı açık değil. Sigorta primi işveren hissesinin ödeme zamanı konusunda bir tartışma yoktu, açık gözüküyordu, ancak bu konunun da açık olmadığı ortaya çıktı.
Yakın zamanda bu iki konuyla ilgili iki yargı kararı okudum. Bu iki yargı kararını özetleyip, kısaca değerlendireceğim.
Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 23 Kasım 2022 tarih ve E:2022/3321 K:2022/5793 sayılı Kararıyla, işçi ücretlerinden kesilerek Sosyal Güvenlik Kurumu’na ödenmesi gereken işveren ve işçi sigorta primlerinin tahakkuk ettirildikleri yılda gider olarak gösterilmesi gerektiği gerekçesiyle, vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi tarhiyatında hukuka uyarlık bulmamış. Kararın dikkat çeken gerekçeleri kısaca şöyle:
Özetlenen gerekçelerle, Bölge İdare mahkemesi kararı bozulmuş. Dolayısıyla karar nihai karar değil.
Ticari kazancın tespitinde tahakkuk esasının geçerli olduğu, bu ilkeye göre ticari kazancın tespitinde indirilebilir nitelikte bulunan giderlerin, dönemsellik ilkesine uygun olarak tahakkuk ettikleri tarih itibariyle gider kaydedileceği, ödeme deyiminin hesaben ödemeyi de kapsadığı, tahakkuk eden prim tutarının vadesinde veya vadesinden sonra, rızaen veya yasal yollarla ödenmek zorunda olduğu, primin tahakkuk ettiği yılda gider yazılmamasını kabul etmenin ticari kazancın vergilendirilmesi ilkelerine ters düşeceği ve muhasebe yönünden de zorluklara neden olacağı gerçeklerine bir itirazım yok. Ancak Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88. maddesinde yer alan, Kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarlarının gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider
yazılamayacağına ilişkin açık hüküm karşısında, fiilen ödenmeyen primlerin ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınması bana göre mümkün değil.
Vergileme ilkeleri ve muhasebede yaşanacak zorluklar, açık düzenleme olan bir konuda sonuç yaratmaz. Kanun koyucu genel vergileme ilkelerinden uzaklaşıp istisnalarını düzenleyebilir, muhasebe zorlukları da yasal düzenleme karşısında bir şey ifade etmez. Gider yazmanın fiilen ödenmeye bağlanması aşılmaz bir zorluk da yaratmaz.
Danıştay Kararında yer alan, ödemenin hesaben ödemeyi de kapsadığına itirazım yok. Ancak Kanun’da “fiilen ödeme” kavramı var. “Ödeme” hesaben ödemeyi kapsar ancak hesaben ödemenin gerçekleşmesi fiilen ödemeyi sağlamaz.
Yukarıda özetlediğim Danıştay Kararında yer alan, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 23 Ocak 1992 tarih ve E:1990/3, K:1992/1 sayılı Kararının da bu yönde olduğu gerekçesine gelince; mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80. maddesinde 1 Aralık 1993 tarih ve 3917 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, Kurum’a filen ödenmeyen prim tutarlarının Gelir ve Kurumlar Vergisi uygulamasında gider yazılamayacağına ilişkin düzenleme yapılmış, aynı hüküm 31 Mayıs 2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda da yer almış. Dolayısıyla 1992 tarihli İçtihadı Birleştirme Kurul Kararını fiilen ödenmeyen primlerin gider yazma zamanı konusunda gerekçe olarak kabul etmek mümkün değil.
Özetlediğim gerekçelerle, Danıştay Kararına katılmam mümkün değil. Sosyal Sigortalar Kurumu’na fiilen ödenmeyen primlerin gider yazılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum.
Danıştay Dördüncü Dairesi, 13 Nisan 2021 tarih ve E:2016/17467 K:2021/2219 sayılı Kararıyla, fiilen ödenmeyen kıdem tazminatının dönem kazancının tespitinde dikkate alınamayacağı gerekçesiyle, yapılan tarhiyatı hukuka aykırı bulmayan Vergi Mahkemesi Kararını onamış.
Vergi Mahkemesi Kararında muhtemelen ayrıntılı gerekçe vardır ama Kararı onayan Danıştay Kararında yer alan özette bu ayrıntı yok. Danıştay Kararında yer alan gerekçede de sadece hesaben ödendiği halde nakden ödenmemiş olan kıdem tazminatının, gider olarak dikkate alınamayacağına ilişkin Vergi Mahkemesi Kararının hukuka aykırı olmadığı belirtilmiş.
Öncelikle, kıdem tazminat karşılıklarının kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınamayacağını ifade etmek isterim. Bu makalenin konusu, istihdam edilen çalışan tarafından hak kazanıldığı halde fiilen ödenmeyen kıdem tazminatının gider kaydedilip edilemeyeceği.
Gelir İdaresi uzun süredir fiilen ödenmeyen kıdem tazminatının gider olarak dikkate alınamayacağı görüşünde. İdarenin bu görüşü sadece kıdem tazminatı için değil bütün tazminatlar için böyle. Bu görüş, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yer alan “… ödenen … tazminatlar” ibaresine dayanıyor. İdare burada yer alan “ödenen” ibaresini “fiilen ödenen” olarak yorumluyor. Bu konuda birden fazla özelge var ama bakmak isteyenler için gördüğüm yakın tarihli bir özelgeyi özetleyeyim. Gelir İdaresinin 7 Haziran 2022 tarihli özelgesinde, tahakkuk etmiş olsa da ödenmemiş kıdem tazminatlarının gider yazılmasının mümkün olmadığı açıkça belirtilmiş. Özelge, faaliyetini sonlandıran bir mükellefe verilmiş. Faaliyetin sonlandırıldığı tarih itibariyle ödenmemiş olan tazminatın gider olarak dikkate alınmayacağı belirtildikten sonra, ödendiği tarihte de faaliyetin sonlanması nedeniyle deftere kayıt yapılamayacağından, dikkate alınmayacağı açıklanmış. Özelge bu açıdan da ilginç.
Aslında Gelir İdaresinin özetlediğim görüşü hep böyle değildi. 2000’li yıllar öncesinde verilen özelgelerde, kıdem tazminatının tahakkukunun, işçi tarafından kıdem tazminatına hak kazanıldığı tarih itibariyle gerçekleştiği, bu tarih itibariyle hak kazanılan tazminat tutarının ücret olarak tahakkukunun yapılması ve gider kaydedilmesi gerektiği yönünde özelgeler vardı. İlgilenenler için örnek bir özelge olarak İstanbul Defterdarlığının 8 Nisan 1993 tarih ve 5744 sayılı özelgesini söyleyebilirim.
Konuyla ilgili çok yargı kararı tespit edemedim ama gördüğüm yargı kararları aynı yönde değil. Tahakkuku yeterli bulan eski tarihli kararlar (Danıştay Dördüncü Dairesinin; 16.12.1974 tarih ve E.1974/1376 K.1974/4428 sayılı, 16.12.1974 tarih ve E.1974/1377 K.1974/4429 sayılı kararları) olduğu gibi gider yazmayı ödemeye bağlayan eski tarihli kararlar da (Danıştay Dördüncü Dairesinin; 16.11.1972 tarih ve E.1971/6777 K.1972/6591 sayılı, 18.06.1975 tarih ve E.1975/525 K.1975/2064 sayılı kararları) var. Ancak yukarıda özetlediğim 2021 tarihli Danıştay Kararı, oldukça yeni tarihli olması nedeniyle özellikle önemli.
Kişisel değerlendirmemi de özetleyeyim.
Kıdem tazminatının Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin birinci fıkrasının hangi bendi kapsamında gider olarak dikkate alınması gerektiği tartışmaya açık. Kıdem tazminatı ücret niteliğinde bir tazminat. Böyle olunca (1) numaralı bent kapsamında ücret olarak mı dikkate alınacağı, yoksa (3) numaralı bent kapsamında tazminat olarak mı dikkate alınacağı tartışmaya değer.
Kıdem tazminatı Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesi kapsamında ücret niteliğinde olduğu için ücret olarak, yani 40. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi kapsamında gider kaydedilecekse, diğer ücret giderlerinde olduğu gibi, tahakkuk ettiği tarih itibariyle gider kaydedilmesi gerekir. Bu durumda ödemenin gider yazma açısından önemi olmaz, tartışacak bir tarafı da yok. Yok eğer, 40. maddenin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi kapsamında gider kaydedilecekse, bu bentte yer alan “ödeme” ibaresinin fiili ödeme anlamına gelip gelmediğinin tartışılması gerekir.
Kişisel düşüncem, 40. maddenin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi kapsamına giriyorsa da tahakkuk ettiği tarih itibariyle, yani işçi tarafından kıdem tazminatına hak kazanıldığı tarih itibariyle gider yazılabileceği düşüncesindeyim. Sadece kıdem tazminatının değil bu bent kapsamında gider kaydedilen bütün tazminatlar için aynı şekilde düşünüyorum. Düzenlemede yer alan “ödeme” kavramını fiili ödeme olarak değerlendirmiyorum. Konuyla ilgili gerekçeleri de şöyle özetleyebilirim: