Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 12. maddesinin (7) numaralı fıkrasında yer alan düzenleme gereği, örtülü sermaye üzerinden hesaplanan veya ödenen faiz ve benzerleri, hesap döneminin son günü itibariyle dağıtılmış kâr payı sayılıyor, daha önce yapılan vergilendirme işlemlerinin buna göre düzeltilmesi gerekiyor.
Düzeltme, faizi ödeyenin ödediği faizi kanunen kabul edilmeyen gider yazması, faiz geliri elde edenin ise faiz gelirini temettü geliri olarak değiştirmesi anlamına geliyor. Düzeltme sonucunda bir taraf ödediği faizi gider yazmıyor ama diğer taraf elde ettiği geliri iştirak kazancı istisnası kapsamında vergiye tabi tutmuyor.
Yukarıda özetlediğim düzenleme, düzeltmenin yapılmasını örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen verginin kesinleşmiş ve ödenmiş olması koşuluna bağlamış.
Hem borç veren hem de kullanan kurumun yeterli vergi matrahının çıktığı durumda uygulamada sorun olmuyor. Ancak faizi ödeyenin zararlı olduğu durumda, tarh edilen ve ödenen bir vergi olmadığı gerekçesiyle ilgili dönemde istisnanın uygulanamayacağı görüşü, istisnadan yararlanma olanağını ortadan kaldıracak, dolayısıyla mükerrer vergilemeye yol açacak bir noktaya gidiyor. Sonuçta bir vergi güvenlik önlemi, amacını da aşan bir şekilde, bir taraftan ödenen faizi gider kabul etmezken, bir taraftan da istisnadan yararlanılamaması nedeniyle farklı bir niteliğe bürünüyor. Mükerrer vergilemeyi önlemeyi amaçlayan iştirak kazançları istisnasının uygulanamaması, mükerrer vergilemeyle sonuçlanıyor.
Bu yorum, tahmin edersiniz ki, tek yorum değil. Düzeltmede tarh edilen verginin ödenmiş olması koşulunu farklı yorumlayan vergi hukukçuları da var. Bu görüşte olanlar, borç veren kurumda düzeltme ve istisnadan yararlanmak için, örtülü sermaye üzerinden hesaplanan faiz veya benzerinin borcu kullanan kurumda kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınmasını yeterli buluyorlar.
Her iki görüşün de yeteri kadar taraftarı var. Aşağıda bu görüşlerden biraz daha ayrıntılı bahsedeceğim.
1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde özetle;
açıklanmış durumda.
Tebliğde, düzeltmenin gider yazılan geçici vergi döneminden sonra yapılması durumunda, tahakkuk eden verginin ödenmesinin şart olduğu açıkça belirtilmiş. İlgili geçici vergi döneminde düzeltme yapılmasının mümkün olduğu belirtilmiş ancak bu durumda da tahakkuk eden verginin ödenmesi koşulunun aranıp aranmayacağına ilişkin bir açıklama yok. Ben Tebliğin böyle bir koşulu aramadığı şeklinde anlıyorum.
Tebliğ özetle böyle. Konu net açıklanmış değil denebilir. Mali İdarenin görüşünü tam olarak anlayabilmek için özelgelere, yapılan tarhiyatlara ve vergi dairesi uygulamalarına da bakmakta yarar var. Kısaca özetleyeyim.
Gelir İdaresinin internet sitesinde, konuyla doğrudan ilgili, tespit edebildiğim dört özelge var.
a) 19 Ağustos 2013 tarihli özelgede, borç verilen grup şirketinde matrah oluşmaması nedeniyle yapılan bir tarhiyat ile kesinleşen ve ödenen bir vergi yoksa, borç veren şirket tarafından da düzeltme yapılarak iştirak kazançları istisnasından yararlanılmasının söz konusu olmayacağı belirtilmiş. Özelgede yer alan başvuru özetinden, cari dönem içerisinde borç alanın faiz ve benzeri giderleri kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate aldığı ve bu durumda borç verenin istisnadan yararlanıp yararlanamayacağının sorulduğu anlaşılıyor. Eğer özelge başvurusu bu şekildeyse, bu özelgenin, aşağıda özetleyeceğim 15 Aralık 2020 tarihli özelgeyle ve Tebliğde yer alan açıklamayla uyumlu olmadığı anlaşılıyor.
b) 15 Aralık 2020 tarihli özelgede, kullanılan borçların örtülü sermaye kapsamında olduğunun geçici vergi dönemi/hesap dönemi kapandıktan sonra tespit edilmesi halinde, borç veren tarafından düzeltme yapabilmesi için, örtülü sermaye kullanan kurum nezdinde yapılan düzeltme neticesinde bir tarhiyatın olması ve bu tarhiyata konu verginin de kesinleşmesi gerektiği, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği geçici vergi döneminde örtülü sermaye hükümleri dikkate alınarak hesaben düzeltme yapılabilmesi için Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında düzeltme şartlarının varlığının aranmayacağı açıklanmış. Bu özelge, diğerlerinden çeşitli yönleriyle ayrışıyor. En başta da tebliğde yer alan açıklamalara en yakın özelge.
c) 4 Mart 2022 tarihli özelgede, borç alan kurumun ilgili dönemde kurumlar vergisi matrahının oluşması ve bu matrah üzerinden tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması halinde, borç veren kurum tarafından bahse konu örtülü sermaye tutarına isabet eden ve dağıtılmış sayılan kar payı tutarı için iştirak kazancı istisnasından yararlanılmasının mümkün olduğu, ancak borç alan kurum tarafından dağıtılmış kâr payı sayılan tutarın bu kurumun mali kârından fazla olması halinde, borç veren kurumda iştirak kazancı istisnasından yararlanılacak tutarın bahse konu kurumun mali kârı ile sınırlı olacağı açıklanmış. Aşağıda yer alan 1 Şubat 2023 tarihli özelgede yer alan bilgiden, bu özelgeyi alan kurumun, özelgede istisnanın uygulanacağı dönemle ilgili açıklama bulunmadığını belirterek, konu hakkında ek değerlendirme talep ettiği ve aynı kuruma aşağıdaki özelgenin verildiği anlaşılıyor.
d) 1 Şubat 2023 tarihli özelgede, borç veren kurum nezdinde düzeltme yapılabilmesi için, ilgili dönemde borç alan kurum nezdinde örtülü sermaye üzerinden ödenen faiz ve benzeri giderlerin kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması ve bu tutar üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinin ödenmiş olmasının şart olduğu, ilgili dönemde, borç alan kurumda matrahı oluşmaması ve dolayısıyla hesaplanan ve ödenen kurumlar vergisi olmaması durumunda, borç veren kurum nezdinde de düzeltme yapılmasının mümkün olmadığı açıklanmış. Özelgede ayrıca, ilgili dönemde; borç alan kurum nezdinde hesaplanan ve ödenen kurumlar vergisi çıkmadığı için borç veren kurum nezdinde düzeltmeye konu edilememiş tutarların, izleyen dönemlerde de düzeltmeye konu edilmesinin söz konusu olmadığı, bu bağlamda, örtülü sermaye kapsamında borç kullanan şirketin geçmiş hesap dönemlerindeki ticari bilanço zararları nedeniyle, aynı dönemlere ilişkin olarak yararlanılamayan iştirak kazancı istisnasından, borç kullanan şirkette kurumlar vergisi matrahının oluştuğu hesap döneminde veya önceki dönemlere ilişkin düzeltme beyannamesi verilmek suretiyle yararlanılmasının mümkün bulunmadığı açıklanmış. Bu özelgeyi, borç alan kurumda, ilgili dönemde kurumlar vergisi matrahı ve ödenecek vergi çıkmıyorsa, hiçbir şekilde istisnadan yararlanılamayacağı şeklinde anlamak zannediyorum yanlış olmaz.
Son olarak Mali İdarenin Tebliğ ve özelge dışı görüş ve uygulamalarına bakarsak, örtülü sermaye niteliğinde borç kullanan şirkette ödenecek kurumlar vergisi çıkmadığı durumlarda;
Özetle, İdari görüş ve uygulamaya göre, borç alan kurumda ilgili dönemde ödenecek verginin çıkmadığı durumda, istisnadan yararlanılması hiçbir durumda kabul görmüyor ve mükerrer vergileme yapılıyor.
Konuyla ilgili açılan davalarda farklı kararlar çıkıyor. Bu makalenin yazımı sırasında tespit edebildiğim ve incelediğim 16 Danıştay Kararının 9’u mükellef lehine, 7’si aleyhine. Buna bakarak, oluşmuş bir içtihattan bahsedilemeyeceği söylenebilir. Bu kararlara ek olarak ayrıca 2 Danıştay Veri Dava Daireleri Kurul (DVDDK) Kararı var. Bu iki karar bence önemli ve ayrı başlık açmaya değer.
Mükellef lehine ve aleyhine olan kararların gerekçelerine burada değinmeyeceğim. Aşağıda ayrı başlıklarda özetleyeceğim iki DVDDK Kararının gerekçeleri bir bakıma, bahsettiğim dava dairelerine ait kararların da gerekçeleri.
Özetleyeceğim ilk DVDDK Kararı 2 Ekim 2019 tarihli.
a) Davanın konusu
Örtülü sermaye üzerinden hesaplanan vade farkı, borcu kullanan kurumda kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınmış. Borç veren kurum, bu tutarın iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ihtirazı kaydıyla beyannamesini vermiş. İhtirazi kaydın, borcu kullanan kurumda ödenen vergi olmadığı gerekçesiyle kabul edilmemesi nedeniyle, istisna olarak dikkate alınmayan tutar üzerinden tahakkuk eden verginin kaldırılması ve buna dayanak 1 seri numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nde yer alan açıklamanın iptali istemiyle dava açılmış.
b) Danıştay Dördüncü Dairesi kararı
Davayı inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi istemi reddetmiş. Kararda yer alan dikkat çekici gerekçe ve açıklamaları şu şekilde özetleyebilirim:
Özetlenen gerekçelerle Danıştay Dördüncü Dairesi, ihtirazı kayıtla verilen kurumlar vergisi beyannamesi üzerine yapılan ve dava konusu edilen tahakkuk işleminde hukuka aykırılık bulmamış, tebliğin iptali istenen kısmını Kanun’a aykırı bulmamış ve davayı reddetmiş. (Danıştay Dördüncü Dairesinin 01.11.2018 tarih ve E:2014/388 K:2018/10300 sayılı kararı.)
c) Danıştay VDDK Kararı
Temyiz istemini inceleyen Danıştay VDDK, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle, Dördüncü Daire kararını uygun bulmuş ve temyiz istemini reddetmiş. (Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 02.10.2019 tarih ve E:2019/433 K:2019/667 sayılı kararı.)
Özetleyeceğim ikinci DVDDK Kararı 8 Mart 2023 tarihli. Oldukça yeni tarihli bir karar.
a) Davanın konusu
İlişkili şirkete verilen borcun örtülü sermaye olarak kabul edilmesi nedeniyle, borç üzerinden hesaplanan faiz, borcu kullanan kurum tarafından kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınmış. Bu kurum zarar ettiği için hesaplanan ve ödenen vergi çıkmamış. Borç veren kurumun, faiz gelirinin iştirak kazancı istisnası kapsamında kâr payı olarak kabul edilmesi gerektiği ihtirazi kaydıyla verdiği beyanname üzerine, ihtirazi kaydın kabul edilmemesi suretiyle tahakkuk ettirilen verginin kaldırılması istemiyle dava açılmış.
b) Vergi Mahkemesi kararı
Davayı inceleyen Vergi Mahkemesi;
gerekçeleriyle, tahakkuk eden verginin kaldırılmasına hükmetmiş.
c) Danıştay Dokuzuncu Dairesi kararı
Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi;
sonucuna varmış ve Vergi Mahkemesi Kararını bozmuş. (Danıştay Dördüncü Dairesinin 03.02.2021 tarih ve E:2016/16402, K:2021/711 sayılı kararı.)
d) Vergi Mahkemesi ısrar kararı
Vergi Mahkemesi, ilk kararında yer alan aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiş.
e) Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı
Vergi Mahkemesinin ısrar kararını temyizen inceleyen DVDDK, uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için Kanun'da düzeltme için öngörülen örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartından ne anlaşılması gerektiğinin açıklığa kavuşturulması gerektiği tespitini yaptıktan sonra;
Uzun bir makale olduğunun farkındayım. Konuya ilişkin yargı kararları ve İdari görüş bilinsin isteyince, doğal olarak konu uzadı.
Amacım kişisel değerlendirmeyi uzun tutmak değil. Konuyla ilgili iki görüşün gerekçeleri özetlediğim yargı kararlarında var. Amacım, yıllardır netleşmediği gibi eğilimin de belli bir yönde oluşmadığı bir konuda son durumu toparlamak, okuyucunun kendi değerlendirmesini yapmasına katkı sunmak. Kısa da bir değerlendirme yapmak. İşte kısaca söylemek istediklerim:
Likidite Oranı = (Dönen Varlıklar- Stoklar) / Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar |
2014/1 sayılı Tahsilat İç Genelgesine göre, borcun tecil edilip edilmeyeceği, tecil edilecekse tecil süresi şu şekilde belirleniyor:
Yerel idareye tanınan 18 ve 36 aylık süreler azami süreler. Tecil süresinin tespitinde, borçlunun öteden beri borç ödemede iyi niyetli olup olmadığı, borç tutarının az veya çok oluşu, daha önce tecil edilen borçlarını tecil şartlarına uygun ödeyip ödemediği ve ödeme gücü göz önünde bulunduruluyor. Ayrıca Vergi Dairesi Başkanlıkları ve Defterdarlıklar sınır dahilinde, kendilerine bağlı her bir vergi dairesi için farklı tecil yetkisi belirleyebiliyor.
2016/2 sayılı Genelgede, katma değer vergisi alacakları için farklı bir süre belirlenmiş. Bu vergiden kaynaklanan borçlar ancak altı ayı geçmeyecek şekilde, azami altı taksit olarak yeniden yapılandırılabiliyor.
2023/2 sayılı Tahsilat İç Genelgesinde de ek verginin 12 ayı geçmeyecek şekilde tecil ve taksitlendirilmesine olanak sağlanmış durumda.
Tecil ve taksitlendirme kural olarak teminat gösterilmiş olmak şartıyla yapılabilir. Ancak borçlunun alacaklı tahsil daireleri itibariyle tecil edilen borçlarının toplamı 50.000 lirayı geçmemesi halinde teminat şartı aranmaz. Bu tutarın üzerindeki borçların tecilinde, gösterilmesi zorunlu teminat tutarı 50.000 lirayı aşan kısmın yarısıdır.
Herhangi bir haciz uygulaması olmadan tecil edilen borçlar için alınan teminatlar; tecil şartlarına uygun olarak yapılan ödemeler sonucunda kalan tecilli borç tutarının, zorunlu teminat tutarının altına inmesi durumunda yapılan ödemeler nispetinde ve bölünebilir nitelikte olması şartıyla iade edilir.
Tecil ancak borçlunun yazılı başvurusu üzerine yapılabilir. Borçlarının tecil ve taksitlendirilmesini talep eden borçluların, "Tecil ve Taksitlendirme Talep Formu" ile müracaat etmeleri gerekiyor.
Form, Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesinde yer alıyor.
Tecil, talep edilmesi halinde alacaklı kamu idaresi veya tahsil dairesi tarafından zorunlu olarak yerine getirilmesi gereken bir işlem değil. Alacaklı idare, zamanında ödenmeyen kamu alacağı için icra takibine başlama veya icrayı devam ettirme halinde borçlunun çok zor durumda kalacağını öngörür ve takdir ederse, yasal düzenleme çerçevesinde alacağını tecil edebilir ve taksitlendirebilir.
Genel Tebliğde yer alan düzenlemede, “tecil edilen borç tutarının %10’u ödenmedikçe ilgili tahsil dairesine borcu bulunmadığını gösteren yazının verilmemesi” tecil şartı olarak belirlenmiş durumda. Tebliğe göre, kendilerine tecil ve taksitlendirme yetkisi verilmiş olanlar, yaptıkları tecil ve taksitlendirme işlemlerinde getirilen bu şartı da ihtiva eden örneği Tebliğ ekinde yer alan talimat yazısını kullanarak tecil talebini sonuçlandırıyorlar ve bu talimatta yer alan hususları borçluya tebliğ ediyorlar. Bu genel düzenleme.
Bir de geçici düzenleme var. Onu da özetleyeyim.
25 Şubat 2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Tahsilat Genel Tebliğiyle (Seri: B Sıra No: 17) Tahsilat Genel Tebliği Seri: A Sıra No: 1’in tecille ilgili açıklamaların yer aldığı bölümde yapılan değişiklikle, 31 Temmuz 2023 tarihine kadar yapılacak “borcun bulunmadığını gösterir belge talepleri” için, “tecil edilen borç tutarının %10’u ödenmedikçe ilgili tahsil dairesine borcu bulunmadığını gösteren yazının verilmemesi” şartının aranılmaması öngörülmüş durumda.
Tecil edilen vergi borçlarına halen yıllık %24 tecil faizi hesaplanıyor. Ödenen tecil faizi de gider kaydedilemiyor. Dolayısıyla, kazanç elde eden ve vergi ödeyen mükellefler için, gerçekte tecilin maliyetinin daha fazla olduğunu söylemek mümkün.
Tecil talep edildikten veya tecil işlemi yapıldıktan sonra tecil faiz oranı değişebilir. Bu durumda uygulamanın ne olacağı şu şekilde özetlenebilir:
a) Tecil faiz oranı düşerse: Oran değişikliğinden önceki başvuruya dayanılarak tecil edilecek borçlara, başvuru tarihinden değişiklik tarihine kadar geçen süre için eski oran, değişiklik tarihinden itibaren yeni oran; oran değişikliğinden önce tecil edilmiş ve tecil şartlarına uygun olarak ödenmekte olan borçlara yeni oranın yürürlüğe girdiği tarihe kadar eski oran, bu tarihten sonra ödenmesi gereken taksit tutarlarına yeni oran uygulanır.
b) Tecil faizi oranı yükselirse: Oran değişikliğinden önceki başvurulara dayanılarak tecil edilecek borçlar ile faiz oranındaki değişiklikten önce tecil edilmiş ve tecil şartlarına uygun olarak ödenmekte olan borçlara tecil şartlarına uygun olarak ödendikleri sürece, başvuru tarihinden itibaren eski tecil faiz oranı uygulanır.
Tecil faizi oranı yıllık olarak belirlenmiştir. Basit faiz usulü kullanılarak başvuru tarihinden ödeme tarihine kadar geçen süre için ödenecek taksit tutarları üzerinden hesaplanır.
Tecil faizinin hesaplanmasında kullanılan basit faiz usulü formülü aşağıdaki gibi:
Tecil Faizi = (Taksit Tutarı x Yıllık Tecil Faizi Oranı x Gün Sayısı) / 36.000 |
Tecil ve taksitlendirme talebinde bulunanların, tecil edilen borçlarını taksit ödeme sürelerinden önce ödemesi mümkün. Bu durumda, erken ödenen tutara, tecil başvuru tarihinden ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süre için tecil faizi hesaplanır.
Tecil ve taksitlendirme şartlarına uyulmaması halinde, örneğin taksitlerin zamanında ödenmemesi durumunda, tecil geçerliliğini kaybeder. Bu durumda, teminat paraya çevrilir ve vergi dairesince alacağın tahsili işlemlerine başlanır.
Tecilin geçerliliğini kaybetmesi durumunda, tecil edilen borçlara normal vade tarihinden, ödenen borcun ödeme tarihlerine kadar gecikme zammı hesaplanır. Yapılan taksit ödemeleri borca mahsup edilir. Bu borçlar için daha önceden ödenmiş olan tecil faizleri, hesaplanan gecikme zammına mahsup edilir.
Tecil şartlarını ihlal edenlerin, tecilin geçerli sayılması için tecile yetkili makamlara yapacakları başvuru üzerine bu makamlarca gerekli değerlendirme yapıldıktan sonra tecilin geçerli sayılmasına karar verilebilir.
Tecil şartlarının ihlal edilmiş olması, gerekli şartların oluşmuş olması halinde daha önce tecil edilmiş olan alacağın yeniden tecil edilmesine engel değildir.