Tapu mu, gider pusulası mı?

Recep Bıyık Mevzuat Eğitim ve Araştırma Başkanı, PwC Türkiye

Dünya Gazetesi

31 Mart 2021

Gelir İdaresi tarafından 2013 yılında verilen bir özelgede, kira ödemesine ilişkin banka dekontu tek  başına yeterli değil, kiraya veren mükellef ise fatura, mükellef değilse gider pusulası düzenlenmesi  gerekir şeklinde görüş verilmiş, bu görüş uzun süre tartışılmış, değerlendiren çok sayıda makale  yayınlanmıştı. 

Özelgeyi değerlendiren makalelerden ikisini hatırlatayım.

DÜNYA gazetesinin 23 Ekim 2013 tarihli sayısında özelgeyi değerlendiren Zeki Gündüz, şahsi  taşınmazını kiraya veren kişiler “vergiden muaf esnaf” sayılmayacağından, kiraya verme işlemi de  “yaptırılan iş” veya “emtia” olmadığından, kira ödemesinin tevsikinde gider pusulası düzenlenmesinin  zorunluluğundan bahsedilemeyeceğini ve gereksiz ihtilaflara ve kargaşaya yol açmamak için özelgenin  yeniden değerlendirilmesinde yarar olduğunu yazmış. 

Özelgeyi 21 Ekim 2013 tarihinde Hürriyet gazetesindeki köşesinde değerlendiren rahmetli Prof. Dr.  Şükrü Kızılot, işyeri kirası ödeyen milyonlarca kişi ve kurumun gider pusulası düzenlemedikleri için  cezalı duruma düştüğünü, banka dekontunun fatura yerine geçen belge olarak kabul edilmesinin  sorunu çözeceğini, aksi halde milyonlarca kişinin “çıra gibi” yanacağını söylemiş. Şükrü hoca konuya  ilişkin olarak 30 Ekim 2013 tarihinde “Her ay Kanada’ya makbuz imzalatmaya mı gideceğim” başlıklı  bir makale daha yazmış. 

2013 yılından bugüne, ne kadar gereksiz ihtilaf yaratılmış olduğunun veya kaç kişinin çıra gibi  yandığının istatistiğine sahip değilim. Benim izlediğim kadarıyla, sadece kira ödemeleri için değil,  birçok işlem için benzer şekilde gider pusulası düzenlenmediği için özel usulsüzlük cezaları kesiliyor.  Bunların çoğu uzlaşma veya cezalarda indirme müesseseleri çerçevesinde veya af kanunları  kapsamında kısmen ödeniyor. Muhtemelen çok az sayıda işlem ise yargıya taşınıyor. 

Cumhurbaşkanı tarafından 21 Mart 2021 tarihinde açıklanan ekonomik reform paketinde, Vergi Usul  Kanunu’nun “gönüllü uyumu teşvik edecek şekilde” güncelleneceği eylemini gördüğümde, bir dizi  makaleyle konuya ilişkin görüşlerimi yazayım istedim. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir makalede de  vergi uygulamalarında şekil ne kadar önemli, esasın önüne geçmesi ne kadar doğru sorularına cevap  aradım. Bu çerçevede, gelir üzerinden alınan vergilerde gelirin gerçek ve safi tutarıyla vergilenmesinin  esas olduğunu, belge alınmamasının/verilmemesinin ancak makul bir usulsüzlük cezası gerektirdiğini  söylemeye çalıştım. 

Danıştay Kararlar Dergisi’nin son sayısında, kişisel aracını satan kişiden araç alan şirkete, bu işlem için  gider pusulası düzenlemediği gerekçesiyle kesilen usulsüzlük cezasıyla ilgili bir Danıştay kararı  yayındandı. Bu kararı görünce, yazı serisine bu konuyla devam edeyim istedim. 

Yasal düzenleme ne?

Gider pusulasına ilişkin düzenleme Vergi Usul Kanunu’nun 234. maddesinde. Maddeye göre, gider  pusulası özetle, ticari işletmeler tarafından, “vergiden muaf esnafa” yaptırılan “iş” veya onlardan satın  alınan “emtia” için düzenlenmesi gereken bir belge. Maddede ayrıca tüccarların, kişisel eşyalarını satan  kimselerden satın aldıkları altın, mücevher gibi kıymetli eşya için de gider pusulası düzenlenmesi öngörülmüş ama bu eşyaların alımında belge düzeni bugünün konusu değil.

Gelir İdaresi yetkisi çerçevesinde gider pusulası düzenlenecek işlemleri biraz genişletmiş ama şahsi  taşınmaz veya araçların satış veya kiraya verilmesini kapsayacak bir yetki kullanımı da yok. 

Gelir İdaresi hangi işlemler için gider pusulası düzenlenmesi gerektiğini söylüyor? 

Gelir İdaresi, Vergi Usul Kanunu’nun 234. maddesinde yer alan düzenleme çerçevesinde, vergiden  muaf esnaftan mal veya hizmet alan ticari işletmelerin, bu alımlar için gider pusulası düzenlenmesi  gerektiğini söylüyor. Bunda sorun yok.

Ancak İdare söz konusu maddeyi bir bakıma, yapılan işlem için Vergi Usul Kanunu’nda bir belge  öngörülmemişse, gider pusulası düzenlenir şeklinde uyguluyor. Bu çerçevede örneğin; 

  • Kişisel taşınmaz satışında alıcının (29.03.2011 ve 13.07.2011 tarihli iki özelge) • Kişisel taşıt satışında alıcının (15.07.2011, 08.06.2011, 15.02.2011 ve 16.11.1999 tarihli  özelgeler) 
  • Kişisel taşınmaz kiralamasında kiracının (16.05.2013 tarihli özelge özelge) • Kişisel taşıt kiralamasında kiracının (03.12.2005 tarihli özelge) 
  • Geçici olarak ücretli çalıştırılmasında işverenin (10.05.2007 tarihli özelge)

gider pusulası düzenlemesi gerektiği söyleniyor.

Yargı kararları ne diyor? 

Kişisel eşya alımında gider pusulasının, ancak altın, mücevher gibi kıymetli eşyaların söz konusu  olması halinde düzenlenmesi gerektiğine, taşıt gibi kişisel varlıklar bu nitelikte olmadığından, gider  pusulası düzenlenmesine gerek olmadığına ilişkin yargı kararları var. 

Burada bunlardan ikisine yer vermekle yetineyim. 

2017 tarihli kanun yararına bozma kararları 

13 Aralık 2017 tarihli Resmî Gazetede Danıştay Başsavcılığı'nın talebi üzerine Danıştay Üçüncü  Dairesi'nce verilen beş “kanun yararına bozma” kararı yayınlandı. 

Söz konusu kararlar, noter satış senediyle satın alınan otomobillerin, Vergi Usul Kanunu’nun 234.  maddesinde belirtilen altın, mücevher gibi kıymetli eşya niteliği taşımadığı ve aracın satıcısının  vergiden muaf esnaf olmadığı gerekçesiyle, alım satıma konu araçla ilgili olarak gider pusulası  düzenlemesi zorunluluğundan söz edilemeyeceği belirtilerek, aksi yöndeki vergi mahkemesi kararlarını  onayan bölge idare mahkemesi kararlarının bozulmasına ilişkin. 

Bu konuya ilişkin daha ayrıntılı bilgi ve değerlendirmeyi Zeki Gündüz’ün DÜNYA’da 20 Aralık 2017  tarihinde yayınlanan makalesinde okuyabilirsiniz. 

2020 tarihli yeni karar

Danıştay Kararlar Dergisi’nin son sayısında yayınlanan Danıştay Üçüncü Dairesi’nin 18.03.2020 tarih  ve E:2016/5614 K:2020/1562 sayılı kararı, şahsi araç alımında gider pusulası düzenlenip  düzenlenmeyeceğine ilişkin. 

Bu karar da yukarıda özetlenen kanun yararına bozma kararlarıyla aynı yönde. Kararla, davacıya araç  satanların, Vergi Usul Kanunu’nun 232. maddesinde öngörülen fatura düzenlemesi gereken kişiler ya da 234. maddesinde belirtilen vergiden muaf esnaf oldukları yönünde bir tespit yapılmadığı  gerekçesiyle, satın alınan araçlar için fatura alınmadığı ve gider pusulası düzenlemediği belirtilerek  kesilen özel usulsüzlük cezasında hukuka uygunluk görülmemiş ve vergi mahkemesinin davanın  reddine ilişkin hüküm fıkrası bozulmuş.

Ben ne düşünüyorum? 

Ne düşündüğümü maddeler halinde ifade etmeye çalışayım.

  1. Şahsi taşınmazını veya aracını satan veya kiraya verenler “vergiden muaf esnaf” olmadığına göre, bu  işlemler için gider pusulası düzenlenmesi gerekmez diye düşünüyorum. 
  2. Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesinde kayıtların tevsiki zorunluluğu düzenlenmekle birlikte,  tevsikin bu Kanun’da düzenlenen belgelerle sınırlı olmadığını düşünüyorum. Tevsik, bu kanunda  düzenlenen bir belge varsa onunla, yoksa serbest delil sistemi çerçevesinde delillendirme yoluyla,  örneğin taşınmaz alımında tapuyla, kira ödemesinde banka dekontuyla olabilir. 
  3. Belge almamanın/vermemenin gelirin safi ve gerçek tutarıyla vergilendirilmesi ilkesini ortadan  kaldırmayacağını, kaldırmaması gerektiğini düşünüyorum. 
  4. Gider pusulasının tapudan, noter satış senedinden, banka dekontundan ve daha birçok belgeden  daha güvenilir bir belge olduğunu düşünmüyorum. Taşınmaz alımı işleminin tamamlanması  sonrasında alıcının bir de gider pusulası düzenleyelim demesinin bir açıklamasını bulamıyorum. Bu  işlemler için gider pusulası düzenlenmesinin vergi denetimine de bir katkısının olacağını  zannetmiyorum. 
  5. e-Gider pusulasına geçiş ve bu sistemin yerleşmesiyle birlikte uygulama daha pratik hale gelebilir.  Ancak basit usulde vergilenen büyük bir kitlenin vergiden muaf esnaf statüsüne alınması sonrasında,  gider pusulası çok daha yaygın hale gelecektir. Bu ise yeni sorunlara yol açacaktır. Tevsiki zorunlu  olmayan giderlerin kapsamının genişletilmesi başta olmak üzere yeni çözümler aranmalı diye  düşünüyorum. 
  6. Belge düzeninin vergilemede çok fazla öne çıkmasının, gereksiz ve amaçsız bir şekle dönüşmesinin  anlamsız olduğunu, bu şekil uygulamalarla vergiye gönüllü uyum söyleminin bağdaşmadığını, Vergi  Usul Kanunu’nun yeniden yazılması sırasında daha mantıklı ve makul, amacına hizmet eden bir belge  düzeni oluşturulmaya çalışılmasında ve belge düzeninin elektronik uygulamaları esas alarak, kâğıt  ortamında düzenlenecek belgeleri ise istisnai olarak kabul eden bir yapıda kurgulanmasında yarar  olduğunu düşünüyorum.

 

Etiketler