2024 Kripto Para Kazançlarının Vergilendirilmesi

Bölüm 15

Podcast'imize abone olun

Yatırımcıların kripto para yatırımlarından elde ettikleri kazançlar nasıl vergilenecek

Umurcan Gago
Pure CSS Accordion

“Umurcan Gago ile yatırım kazançlarında vergileme-2024”

Yatırımcıların kripto para yatırımlarından elde ettikleri kazançlar nasıl vergilenecek 

Bölüm 15: Kripto para kazançlarının vergilendirilmesi 

2024 Şubat ayında yapılan bu kayıtta, genel bilgi vermek amacıyla ve kayıt tarihi itibariyle yürürlükte olan kural, oran ve tutarları dikkate alıyoruz. Bu podcasti dinlediğiniz tarihe dek mevzuatta veya mevzuatın yorumunda değişiklikler olmuş olabilir. Vergisel pozisyonunuzu salt bu podcaste dayanarak değil vergi danışmanınıza başvurarak belirlemenizi önemle tavsiye ederiz. Bu podcast’e dayanılarak tesis edilen işlemlere ilişkin olarak PwC, ortakları veya çalışanlarına herhangi bir sorumluluk atfedilemez.

Merhabalar,

Ben PwC Türkiye ortaklarından Umurcan Gago.

Yatırımlarını finansal varlıklarda değerlendiren ve herhangi bir nedenle uykusuzluk sorunu çeken dinleyicilerimiz için hazırladığımız bu podcast serimizde Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin finansal yatırım araçlarından elde ettikleri gelir ve kazançların vergilendirilmesini ele alıyoruz. 

Bu bölümde yatırımcıların kripto para yatırımlarından elde ettikleri kazançların vergilendirilmesini ele alacağız. Ama kripto paralardaki vergilere geçmeden önce ‘kripto vergi’lerden bahsedeceğim size bugün. Yanlış duymadınız: Kripto vergiler.

Efendim verginin adı ‘vergi’ konmamış bin bir yüzü var. Bazı şeylerin isimleri vergi olmasa da, özlerini ve etkilerini dikkate aldığımızda aslında bir tür vergi oldukları söylenebilir. Kripto vergiler yani.

Mesela savaşlarda elde edilen ganimetler. Ganimetler, Roma, İslam, Osmanlı, İspanyol imparatorluklarında olduğu gibi imparatorlukların yayılma zamanlarında kamu finansmanı açısından büyük yer tutmuş. İsmi vergi olmayan bir vergi olmuşlar yani. 

Antik Yunan’daysa temel vergi kaynağı, varlıklı kişilerin mecburen yaptıkları sponsorluklar olmuş. Yani yurttaşlar -adı vergi olan bir şey- vermeseler de köprüler, tiyatrolar, yollar, kütüphaneler gibi kamusal alanların inşaat ve işletilme masraflarını ve askeri masrafları üstleniyorlarmış. Ki özünde bu da bir vergi. 

İslam hukukundaki zekât bir başka ‘zımni’ yani ‘örtülü vergi’ örneği.

Ayrıca zorunlu ve karşılıksız hizmet verme mükellefiyeti yani angarya da bir tür vergi olarak görülüyor. Firavunların piramitlerde, Çin imparatorlarının Çin seddinde binlerce insanı bedava çalıştırması gibi. Ki zorunlu askerlik de bu şekilde yorumlanabiliyor.

Hazine’nin zorluk çektiği ama devletin adı vergi olan bir şeyi getirmek de istemediği durumlarda, bazen trafik cezası veya idari para cezası gibi yüksek miktarlı cezaların da vergi ikamesi gibi kullanıldığı görülüyor. 

Egemenlerin çeşitli imtiyazları satmaları da bir diğer vergileme tekniği. Bu bazen belli bir yerde maden veya petrol çıkartma imtiyazı şeklinde de olabiliyor veya Britanya Doğu Hindistan Şirketi örneğinde gördüğümüz gibi belli bir bölgenin ticaret tekeli karşılığında da olabiliyor. Hatta, belli bir bölgedeki vergi tahsil etme yetkisinin bir bedel karşılığı satış bedeline de, bir imtiyaz satışı, yani bir vergi demek mümkün.

Ki, aslında bu sonuncusu insanlık tarihinde çok yakın zamanlara dek en yaygın uygulama olmuş. Taa M.Ö. 2500’lerde Mısırlıların tarımsal gelirler üzerinden götürü usulde saldıkları gelir vergisinin toplanması hakkını ihale ile sattıklarını biliyoruz. Roma’da erken cumhuriyet dönemi sonrasında, vergi gelirleri peşin ödeme karşılığında publicani isimli kişilere ihale ile satılıyor. Osmanlılar da fetihlerin durması sonrasında, Mısır-Roma ve Bizans uygulamasını sürdürerek, iltizam sistemini uyguluyorlar. Ne oluyordu sonra? Devlet-i Şahane belirli bir vergi kaynağından vergi toplama işini açık artırma yoluyla ve peşin ödeme karşılığında “mültezim” adı verilen özel kişilere satıyordu. Aslında devlet geleceğin vergilerini teminat göstermek suretiyle borçlanmış oluyordu.

Adı vergi olmayıp özü vergi olan şeylerden bir diğeri de kamu borçlanması. Yani devlet tahvil ve bonoları. “Öyle şey olur mu canım, sen de artık nereye baksan vergi görüyorsun” demeyin lütfen. Devletin ihraç ettiği borçlanma araçları yoluyla para toplaması özü itibariyle gelecekte toplayacağı vergileri bugünden satmasıdır. Osmanlı’nın dış borçlarını ödeyememesi nedeniyle alacaklıların vergi tahsilatlarını doğrudan kendileri yapmak üzere oluşturdukları Duyun-u Umumiye özünde bu değil miydi? İngiltere 1. Dünya savaşında Amerika’dan yaptığı borçlanmanın geri ödemesini 2015de o tarihten sonra yaptığı vergi tahsilatları ile tamamladı. Örnekler arttırılabilir. Ama özünde bir devletin bugün borçlanması, aslında henüz belki de daha doğmamış nesillerin ileride ödeyecekleri vergi ile mümkün. Buyurun size temsilsiz vergi örneği. Bugünkü kamu harcamaları üzerinde hiçbir sözü, oy hakkı olmayan nesiller, babalarının dedelerinin faydalandığı kamu hizmetlerinin bedeli ödemek zorunda kalıyorlar.

Ayrıca devletlerin borçlarını faizi ile beraber geri ödemesi için ya vergi toplaması ya da yeni para basması lazım. Bir egemen olarak -vergi salıyor olmak- istemiyorsanız ne yapıyorsunuz? Para basıyorsunuz. Para basma yetkisi yani senyoraj kimde? Devlette. Eskiden para madeni, yani altın veya gümüş iken, devletler ya savaş ganimetleri ile, ya yani maden ocakları bularak ya da paranın içindeki altın veya gümüş oranını düşürerek para arzını arttırırlarmış. Romalılar da yapmış bunu, Ortaçağ kralları da. Ama Avrupa’da 1. Dünya Savaşı öncesinde altın standardının bırakılıp kağıt paraya geçilmesi ile bu iş daha da kolay hale gelmiş. Ve şöyle bir şey ortaya çıkmış: 1. Dünya savaşı öncesindeki 100 yılda malların fiyatları hiç artmamış. Hatta düşmüş. Mesela, İngiltere’de %30luk bir düşüş yaşanmış. Peki kağıt paraya geçilmesinden sonraki 100 yılda ne olmuş. Paranın değeri yaklaşık olarak ortalamada %90 seviyesinde düşmüş. Bazı araştırmalar ise bu sürede karşılaştırılabilir mal fiyatlarının 30 kat arttığını söylüyor. Peki para basarak, mal ve hizmet fiyatlarının arttırılması suretiyle vatandaşın elindeki paranın değerinin yok edilmesine ne diyoruz biz efendim?: Enflasyon diyoruz, değil mi. Enflasyon. İşte bu yüzden komünistinden kapitalistine, Vladimir Lenin’den Milton Friedman’ına, hemen herkesin “Enflasyon, adı vergi olmayan, gizli bir vergidir, hem de kanunsuz bir vergidir” demelerinin sebebi de bu.

İşte size verginin adı vergi konmamış binbir yüzü. …Kripto vergiler….

Artık gelelim kripto paraların vergilenmesine.

Ülkemizde kripto varlıklardan elde edilen gelir ve kazançların- vergilendirilmesi konusunda, henüz ne spesifik bir vergi düzenlemesi ne de vergi otoritesinin bir rehberliği olmadığından, bunun net ve kısa bir cevabı yok. Türkiye açısından çok kısa ve net yanıt isteyenler bizi dinlemeyi bu noktada bırakabilirler isterlerse. Ama diğer ülkelerdeki güncel gelişme ve eğilimleri takip etmek, ülkemizde gelecekte bu konuların nasıl şekil alabileceği açısından önem taşıyor. Bu çerçevede, çok ana hatları ile küresel trendleri okumaya gayret edeceğim bugün.

Vergileme açısından oldukça önemli olan “kripto para nedir” sorusunun günümüz itibariyle maalesef verilmiş bir yanıtı yok. En azından henüz yok. Farklı görüşler var. Ama yasal bir düzenleme ile tanımlanmadığı sürece, kripto paraların nasıl vergilendirileceği hususu tartışmalı olmaktan öteye geçemiyor.

Öte yandan bu belirsizlik durumu sadece Türkiye’ye özgü de değil. Yurt dışında da çok çeşitli uygulama ve yaklaşımların olduğunu görüyoruz. 

Bu anlamda da belki cevaplamamız gereken ilk soru şu:

Kripto paralardan elde edilen gelir ve kazançların vergilendirilmesinde, vergi otoritelerinin ortak küresel amaçları nedir? 

Bir kere bu yeni teknoloji sayesinde ortaya çıkan zenginleşme, toplumların vergi adaletinin sağlanması yönündeki vergi otoritelerine olan baskılarını artırdı. Eh kamuoyunda çokça dile getirilen bu yakışıklı kazançlar karşısında da devletlerin iştahlarının kabarması, ağızlarının sularının akması da zaten çok normal bir durumdu.

Dolayısıyla kripto paralardan elde edilen gelir ve kazançlara ilişkin olarak vergi otoritelerinin ilk ve en ortak refleksi, -ister kamuoylarının baskısıyla ister kendi iştahları ile- VERGİLEYELİM oldu. Buna Ortak TREND 1 diyelim. 

Tartışma daha çok “Mutlaka vergileyelim vergilemesine de Nasıl?” ile ilerledi. Çünkü bu defa otoritelerin karşısındaki oyun bildikleri türden bir oyun değildi.

  • oyunun kuralları bilindik kurallar değildi, 

  • oyuncular bilindik oyuncular değildi, 

  • konvansiyonel ürünlerdeki gibi, raporlama veya stopaj gibi yöntemlerle vergi otoritesine destek olan ajanlar (finansal kurumlar) değil bambaşka kurumlar vardı ekosistemde.

Bu nedenle, en yaygın şekilde ‘ikinci ortak refleks’in: çok hızlı hareket etmemek (veya edememek) olduğunu gördük.  Önce izleme, öğrenme, temel vergisel rehberlikler sağlama evrelerini yaşadık.

Dolayısıyla 2020 öncesi dönemde (ve 2020’e yaklaşırken) bazı ülkelerin vergi otoritelerinin - mevcut kanuni düzenleme ve prensipler tahtında- sınırlı rehberlikler yaptıklarını, yani genel ve prensip bazlı kılavuzlar (özelgeler, sirkülerler, duyurular gibi) yayınladıklarını gördük. Buna TREND 2 diyelim.

Gerçi 2018 ve 2019’larda Malta, Polonya, Tayland, Japonya gibi bazı ülkeler spesifik yasal düzenlemeler yaptılar. Ama spesifik yasal düzenleme 2020’a kadar istisnai bir durumdu.

Temel vergisel rehberlikler çok limitli olarak da olsa 2010ların ikinci yarısında başlamıştı. 

  • Danimarka, Fransa, İsveç, ABD, Avusturalya, Hollanda, Birleşik Krallık gibi ülkeler 2014-15lerde, 

  • İtalya, Arjantin, Kolombiya, İsviçre, Japonya 2016-17’lerde, 

  • Almanya, İrlanda, Lüksemburg, Malta, Güney Afrika, Tayland, Polonya, Kanada, Singapur 2018-19’larda 

yavaş yavaş – spesifik kanuni düzenlemeler yaparak değil belki- ama mevcut kanuni prensipler çerçevesinde gelir vergilemesi konusunda bazı açıklamaları yapmaya başladılar.

Peki bu dönemde gelir vergisi açısından vergiyi doğuran olay nasıl tanımlandı? Ülkelerin bu konudaki yaklaşımları nasıl oldu?

Bu fotoğraf içinde, kripto paranın bir ivaz karşılığında elden çıkarılmasının çoğu ülkede gelir vergisi açısından vergiyi doğuran olay olarak kabul edildiğini, ve genelde üç durumun elde çıkartma olarak kabul edildiğini gördük:

i) Kripto paranın, ülke paralarıyla değişimi,

ii)Kripto paranın, diğer bir kripto para veya kripto varlık ile değişimi,

iii)Kripto paranın, ödeme amacıyla mal ve hizmetler ile değişimi.

Buna da TREND 3 diyelim.

Hemen bunun ardından gelen güçlü diğer bir eğilim de şu: Vergilemenin beyana esasına dayanması. Bu da TREND 4 olsun. Ki bu trend de çok büyük ölçüde devam ediyor diyebiliriz. Hindistan, Kore, Tayland gibi Asya ülkeleri ile Avusturya dışında stopaj suretiyle vergileme uygulandığını pek görmüyoruz mesela. 

Bu noktadan sonraki detaylarda ortak eğilimler ülkelerin temel gelir vergilemesi sistem ve prensiplerine de bağlı olarak, biraz flulaşıyor. 

Mesela: Bir ülkenin gelir vergilemesi prensipleri açısından kazancın arızi olması ile işlem hacmi, sayısı, sıklığı ve benzeri unsurlar açısından ticari (spekülatif) olması arasında vergileme farklılıkları var ise, kripto para kazançlarında da böyle yapılıyor. Arızi kazançlar ise belli istisna, had ve şartlarla “değer artış kazancı” olarak vergileme yapılıyorsa eğer, aynı şekilde kripto para kazançlarında da böyle yapılıyor.  Bunun Arjantin’den, G. Afrikaya, İngiltere’den Yunanistan’a, Avusturya’dan Japonya’ya pek çok örneği var.

Ama buna ortak bir eğilim diyemeyiz sanırım. Çünkü ülkelerin gelir vergilemesi sistemine göre değişiyor. ABD, Fransa, Almanya, Brezilya, Kore, Meksika gibi pek çok diğer ülkede ise ticari-arızi kazanç ayrımı yapılmıyor. 

Şimdi 2020 sonrasına geçelim.

2020 sonrası dönemde ise, özellikle 2022 ve 2023’de giderek artan sayıda ülkenin kripto varlıklardan elde edilen gelir ve kazançların vergilemesi noktasında kodifikasyon yani spesifik kanun hükümleri getirdiğini görmeye başladık. 2022’de, Avusturya, Macaristan, İtalya ve Kore’de;  2023’de, Fransa, Portekiz, İspanya ve Nijerya’da bunları gördük. Ki henüz kesin olmasa da belki de yeni bir Trend olabilir. Hadi buna da TREND 4.5 diyelim.

Ama 2020 sonrasındaki dönemin yeni küresel trendi net bir şekilde raporlama meselesi oldu.  Bunun en büyük tetikleyicisi ise, merkeziyetsiz yapının vergi otoriteleri açısından yarattığı veri ve bilgi eksikliğinden kaynaklı soruna odaklanma ihtiyacı diyebiliriz. İşte, bu yüzden bilhassa 2020 sonrasından günümüze kadar ki dönemi -vergi otoriteleri açısından: “Beyana dayanan gelir vergilemesini fiilen yapabilmek için bunun kontrol mekanizmalarını kurmalıyız, işbirliği yapmalıyız arkadaşlar, buna odaklanalım lütfen” dönemi diye tarif etsek sanırım yanlış olmaz.

Bu eksikliği giderebilmek adına ABD ve OECD ülkelerinde kripto varlık hizmet sağlayıcılara, müşterilerine ilişkin bilgileri vergi idarelerine raporlama yükümlülüğü getirilmeye başlandı. Buna küresel TREND 5 diyelim.

Fakat raporlama masanın her iki tarafı için de büyük yatırım gerektiriyor.Bir kere kripto paraların raporlanmasına yönelik sorumluluğun kripto varlık hizmet sağlayıcılarına verilmesi her ne kadar pratik ve anlaşılabilir görünse de bu kurumların raporlama yükümlülüklerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için ciddi büyüklükte yatırımlar yapmaları gerektiği gerçeğini kabul etmek gerekiyor. İkincisi, kripto paraların vergi otoritelerine raporlanması uygulamalarını başlatan ülkelerin tecrübelerine baktığımızda sürpriz bir zorlukla daha karşılaşıyoruz: Devasa ve içinden çıkılamaz boyutlardaki veri. Karmaşık, yığın halinde ve 7/24 hiç durmaksızın sürecek veri akışıyla başa çıkmak, vergi otoriteleri için ciddi bir teknoloji ve insan kaynağı yatırımı gerektiriyor. 

Kripto varlık hizmet sağlayıcılarına ve kullanıcılarına altından kalkılamayacak seviyede sorumluluklar yüklemenin ülkeler açısından bu tür yatırımlardan elde edilecek vergi gelirlerini azaltacağı son dönemde güçlü bir şekilde ifade ediliyor. 

Dünya’da bu gelişmeler olurken, Türkiye’nin de kripto paralar konusunda hareketsiz kalmayacağı anlaşılıyor. Yakın bir zamanda belki öncelikle vergisel bir düzenleme olmamakla birlikte en azından hukuki altyapıya baz oluşturacak bir yasal düzenlemenin yapılması, bu çerçevede kripto varlık, cüzdan, kripto varlık hizmet sağlayıcı, kripto varlık saklama hizmeti ve kripto varlık alım-satım platformu gibi kavramların tanımlanması, kripto varlıkların geniş bir şekilde ve özetle gayrimaddi hak olarak tanımlanması, kripto varlık alım satım platformlarına SPK tarafından lisans verilmesi ve finansal kuruluşlara benzer olarak asgari faaliyet şartları zorunluluğu getirilmesi bekleniyor. Vergisel düzenlemelerin ise bu temel regülasyon sonrasında ortaya çıkacağını tahmin ediyoruz. Siz bu bölümü dinlediğinizde bu düzenlemeler yapılmış olabilir. Düzenlemeler yapıldığında tekrar döneriz bu konuya elbette. Ama şimdilik böyleyken böyle…

Efendim böylece bu podcast serimizin onbeşinci bölümünün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Uykuya dalmadan buraya kadar gelmiş olduğunuz için özür diliyorum. Bir sonraki bölümde buluşuncaya kadar keyifli, sağlıklı, bol kazanç ve az vergili günler diliyorum.

Efendim böylece bu podcast serimizin onbeşinci ve son bölümünün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Uykuya dalmadan buraya kadar gelmiş olduğunuz için özür diliyorum. Belki bir gün başka bir seride buluşuncaya kadar keyifli, sağlıklı, bol kazanç ve az vergili günler diliyorum.

İletişim Formu

PwC çözümleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için bize ulaşın

İletişim

Umurcan Gago

Umurcan Gago

Varlık ve Servet Yönetimi Sektörü Lideri, PwC Türkiye

Telefon: +90 212 326 6098